21 Eylül 2009 Pazartesi

AHMET ALTAN'IN YAZISINA CEVAP

NİYE (Ahmet Altan'ın Taraf gazetesi 13 eylül 2009 tarihli yazısı)
Yeryüzünün bütün bilim adamlarını, filozoflarını, düşünürlerini, yazarlarını, sanatçılarını toplasanız, bütün bilgileri ve bilgelikleriyle, insanoğlunun bugüne dek öğrendiği ne varsa onlardan konuşmaya başlasalar. Sonra üç yaşında yarım yarım konuşan bir bebek gelse ve onlara dese ki “dünya niye var?” Bu sorunun üstüne orayı saracak olan sessizlik aslında bize bütün konuşulanlardan daha fazlasını anlatır.Bir bebeğin bile sorabileceği bu basit soruya cevap verebilecek tek bir kişi dahi yok şu altı milyar insanın içinde.Bu sorunun karşısındaki sonsuz sessizliğimiz aslında bütün çaresizliğimizi koyar ortaya. Dünya niye var bilmiyoruz.Biz niye varız onu da bilmiyoruz. Her şeyin bir “amacı”, bir “nedeni” olduğuna inanan bir düşünme biçimimiz var ama hayatın ve kendi varlığımızın amacını bilmiyoruz. Kendimiz hakkında sorduğumuz “niye”yle başlayan her soru aslında hayatı “anlamsız bir şakaya” çeviriyor.Yeryüzündeki her varlık “bir çemberin” tamamlayıcı parçası, aslanlar ceylanları yiyor ve onların çok fazla çoğalmasını engelliyor, ceylanlar otları yiyor ve otların her yanı sarmasını önlüyor, dünyadaki bütün canlıların, böcekler de dahil “bu çember” içindeki rolünü ve amacını biliyoruz.Dünyadaki bütün canlılar bir şekilde birbirlerini yok ederek “bu çemberin” dönüp durmasını sağlıyor.Ama bu “çember” niye var? Dünya niye yaratıldı? İnsanlar niye yaşıyor? Dünya hangi “evrensel çemberin” parçası?Ya da parçası mı?Dünya olmasa kâinatta ne eksilirdi?Bunu bilmiyoruz.Belki de bir şey eksilmezdi.Belki de koskoca bir sistem çökerdi.Bütün kâinat, dünyadaki gibi bir “çemberi” oluşturan parçalardan mı oluşuyor?Her gezegen çemberin bir parçası mı?Niye civardaki gezegenlerde hayat yok peki? En azından bizim bildiğimiz türden bir hayat niye yok oralarda?Çevremizdeki gezegenlerde olmayan insanlar niye dünyada yaratıldı?Bunların hiç birinin cevabını bilmiyoruz. Dünyamızın içinde bulunduğu “uzayı” da tanımıyoruz. Bundan altı yüz yıl evvel insanlar için “okyanuslar” neyse bugün de “uzay” bizim için o. Bize bir “sonsuzluk” olarak gözüküyor.İnsanlar okyanusları geçecek gemileri icat ettiklerinde, “sonsuz” sandıkları okyanusun öbür yanında kendilerininkine benzer bir kıta keşfettiler.Uzayı geçecek “gemiler” icat ettiğimizde “sonsuz” sandığımız “sonsuzluğun” öbür ucunda bir başka “kıta” mı bulacağız? Biz niye varız? Dünya niye var?Uzay niye var?Bu soruların hiçbirine cevap veremiyoruz.İnsanlar yüzyıllarca bu soruları sordular ve sonunda bu soruları sormanın “bizi hiçbir yere ulaştırmayacağına” karar verip “niye” sorusunu bir kenara bıraktılar. Artık akıllı insanlar “niye” diye sormuyor. Ama sormamak, bu soruyu ortadan kaldırmıyor.Doğuyoruz, evrenin zaman ölçüsüyle kıyaslandığında çok kısacık bir sürede ölüyoruz ve ne doğumumuzun ne ölümümüzün nedenini biliyoruz. Sorulmayan ama hepimizin içinde varlığını sürdüren bu “niye” sorusunun cevapsızlığı, sanırım bütün insanlığı aynı şekilde garip bir ezikliğin kurbanı yapıyor, hepimiz bir “anlamsızlığın” parçası olduğumuzu gizlice düşünüyor ve kısa hayatımızın neredeyse tümünü “aslında bir anlamımız” olduğunu kanıtlamak için harcıyoruz.Niye var olduğunu bile bilmediğimiz bir dünyada, niye var olduğunu bile bilmediğimiz kısa bir hayatı sürdürürken, hiç durmadan kendimizi kanıtlamaya çalışmamız, hep “ne kadar önemli” olduğumuzu sözlerimizle ve tavırlarımızla anlatmaya çabalamamız, hep “gücümüzü” göstermeye uğraşmamız, belki de içimizi kemirip duran bu “anlamsızlığımızı” saklama gayretidir. Dünyanın “niye” var olduğunu, bizim “niye” yaratıldığımızı bilseydik gene aynı insanlar mı olurduk, gene aynı şekilde mi davranırdık? Pek sanmıyorum. Bu “nedensizlik” bizi mahvediyor bence.Bu “nedensizlik” bizi bu kadar vahşi yapıyor. Niye yaratıldığını bile bilmeyen, ayrıca bunu bilmediğini bilecek kadar da gelişmiş bir canlı türü, zavallılığını kendi gözünden gizlemek için debelenip duruyor.Ama neye yarar o debelenme? Bir bebek gelir, “niye” der. Ve, altı milyar insan sessizlikten taş kesilir.

CEVAP:

İnsanların yaratılış nedenlerinin en başında, kendisini yaratan Rabbini tanıma ve bilmesi gelir…Hakk tealâ gizli bir hazine iken, tanınmayı ve bilinmeyi istedim ve sevdim demiştir…Bu nedenle güzelliğini, nimetini, celal ve azametini, san’at ve hikmetindeki sırlarını göstermek için ruhlar ve cinler alemini yaratmıştır…Atomdan, feleğe kadar, evrenin her zerresinde, Allah’ın güzel san’atları ve hikmetleri gizlidir…İlim, akıl, duygu ve düşüncelerle, bu gizlileri okuyup, anlayan ve mana veren herkes, kendini ve Rabbini tanıyabilir O’na ulaşabilir…Zira bu güzel san’atların her biri, insanların kendini tanımasına ve kendini tanıdıktan sonra, Rabbini tanımasına O’na ulaşmasına sebeb ve delil olan birer vesiledir… Hakk tealâ iki alemde her ne yaratmışsa, benzerini insan vücudunda da yaratmıştır…İnsanın bedeni; iki cihanın küçük özetidir…Kalbi ve Ruhu ise; iki cihanı içine alacak kadar daha büyük bir alemdir…İnsan kendini tanır, kendine ulaşabilirse, bedeni ve ruhu üzerinde yaptığı tasarruflardan, Hakkın iki cihanda nasıl tasarruf yaptığını bilir ve öğrenir…Bunun neticesi; Hakkı sevmek, O’na aşık olmak O’na hayranlık duymak ve O’nunla beraber sonsuza dek hep dost kalmaktır…Bir Hadis-i Kudsi ‘de: “Bilmiş olunuz ki, her cesette bir kalp vardır. Her kalbte bir gönül vardır. Her gönülde bir sır vardır. Her sırda bir gizlilik vardır. Her gizlilikte daha büyük bir gizlilik gizlidir. İşte BEN bu gizlilerin gizlisindeyim” buyurulmuştur…Bir Hadis-i Şerif ‘te: “Ben size Allah’ı öğretirim, O’nu tanıyıp bilmekse, o kalbin işidir.” buyurulmuştur…Allah dostları; iki alemi ve onlarda mevcud olan her şeyi insan için yaratıldığını ifade etmişlerdir…Bu nedenle şu gerçeği söyleyebiliriz;İnsanın esas ve tek yaratılış gayesi , kendini yaratanı tanımasıdır…İki alemin yaratılış gayesi ise, insanın kendini tanımasıdır…Sitedeki günlük dersinizi sürekli her gün yaparsanız… Rabbinizi tanıyacaksınız… Mutlaka deneyin… Ve bu dersi başkalarına da ulaştırarak, Hakkı tanıtın… Bunlara sebep olursanız Hakk’a dost ve sevgili olan veli kullarından olursunuz…

Bütün varlıkların yaratılış gayesi Allah'a kulluktur (Sâf, 61/1). İnsanın, küçük canlıların, nebatların, dağların, yeryüzünün ve semânın yaratılışı bir gayeye yöneliktir: "Onlar üzerindeki göğe bakmazlar mı onu nasıl yükseltip süsledik? Göğün hiç bir kusuru ve eksik yeri de yoktur. Yeri de döşedik ve sabit dağlar koyduk. Yerde göze hoş gelen her çiftten bitkiler bitirdik. Bütün bunları Rabbine yönelen bütün kullar ibretle incelesinler ve tefekkür etsinler diye yarattık" (ez-Zâriyât, 50/56).Yaratılışın en yüce gayesi, Allah'a iman ve onu tanımaktır. Bütün noksan sıfatlardan yüce ve en üstün sıfatlarla muttasıf olan Allah'ı, tanımak ve ona kulluk borcunu yerine getirmek, gönül huzurunun kaynağıdır: "Onlar inanmışlardır. Allah'ı zikretmeleri sebebiyle kalbleri huzura kavuşmuştur. Uyanık olun, kalbler ancak Allah'ı zikretmekle huzura kavuşur" (er-Ra'd, 13/28).

Hadis-i kudside, (İnsanları, beni tanımakla şereflenmeleri için yarattım) buyuruldu.Bu şerefe kavuşup kavuşmama tercihini de kullarına bıraktı. Ateistlerin, (Biz Allah’a inanmıyoruz, Allah’ı tanımakla şereflenmediğimize göre, Allah’ın maksadı hâsıl olmadı) demeleri yanlıştır; çünkü çok kimse, belli bir yaşa gelince, Allahü teâlâyı tanımaya başlıyor. Kâfir kalıp hiç tanımasa bile, zaten tercih kullara bırakılmıştı. Kâfirler de, ahirete gidince tanıyacaklar. Tanımayan hiç kimse kalmayacaktır. Bir âyet-i kerime meali:(Cin ve insanları ancak, beni bilip itaat, ibadet etmeleri için yarattım.) [Zariyat 56]İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Bu âyet-i kerime gösteriyor ki, cin ve insanların yaratılması, Allahü teâlâyı tanımaları içindir ki, bunlar için şeref ve saadettir; yoksa Allahü teâlânın bir şey kazanması için değildir. Hadis-i kudside, (Tanınmak için her şeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) demektir; yoksa (Tanınayım ve onların tanımasıyla kemal bulayım) demek değildir. Bu mânâ, Allahü teâlâya lâyık olmaz. (1/266)Bir âyet-i kerime meali de şöyledir: (Yerde olan her şeyi sizin için yarattım.) [Bekara 29]İki hadis-i kudside buyuruluyor ki: (Seni kendim için yarattım. Başka şeylerle oyalanma!) [İslam Ahlakı](Ey Âdem oğlu, sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan alıkoyup gâfil ve meşgul etmesin.) [İslam Ahlakı]Bir âyet-i kerime meali de şöyledir: (Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım? Bize döndürülmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?) [Müminun 115](Bizim ibadetimize Allah’ın ihtiyacı yoktur, günahlarımız da ona zarar vermez) diyerek Allahü teâlâya ibadet etmeyen kimse, perhiz yapmayan, ilaç kullanmayan hastaya benzer. Doktor bu hastaya perhiz tavsiye etse, bazı ilaçlar verse, bu hasta da, (Perhiz yapmazsam, ilaçları almasam doktora hiç zararı olmaz, perhizin ve ilaçların ona bir faydası olmaz) diyerek gerekli ilaçları kullanmasa, elbette doktora zararı olmaz; ama kendine zarar verir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, ilacı tavsiye ediyor. Doktorun tavsiyesine uyarsa şifa bulur, uymazsa hastalığı artarak ölür gider. Doktorun bundan hiç zararı olmaz. (İşlediğim günahların Allah’a zararı olmaz, ibadetlerimin de faydası olmaz) diyerek, Allahü teâlâya isyan edip, ibadet etmekten kaçanlar da, Cehenneme gider.


Ey bu dünya kapısından içeri adımını atmış yolcu...Nereye, nereye gidiyorsun?Sağına ve soluna bakınmadan...Etrafında yaşanan hadiseleri tanımadan..Görmeden nereye gidiyorsun? Nereye gittiğini zannediyorsun? Nedir bu telaşın ey yolcu? Dur! Biraz dertleşelim... Çünkü bende senin gibi ölümün araladığı perdeden içeri süzülmeye aday birisiyim..Yani seninle yoldaşız.. Hele dur biraz dertleşelim...Dertleşelim de, hissettiğimiz yalnızlığın..Yada hissedemediğimiz bizi bekleyen akıbetimizin ne olduğunu, Bizi neyin beklediğini anlamaya çalışarak hayatımızı gözden geçirelim... Ey yolcu: Allah seni kendisine itaat eden kullarından kılsın ve kendisinin tayin ettiği yoldan yürümeyi nasip etsin. Nasip etsin çünkü o'nun çizdiği yolun dışındaki yollar nereye çıkar, nereye çıkmaz bilinmez Bu bilinmezlikler içinde nasihatlerin en durusuna, En berrak olanına,En mükemmeline, Seçilmişlerin en şereflisine, Yani kainatın efendisi, Hz Muhammed (SAV)'e uymayı ve onu dinlemeyi nasip etsin… Ey yolcu: Bu yaşına kadar,O’ndan bir şeyler öğrendin,O’nu dinlediysen ne mutlu sana.. Yok eğer bu güne kadar, bu pınardan su içmedin, O’nun gül kokusunu içine çekmedin, Kâinatı aydınlatan aydınlığına gözlerini kapadıysan, Bunca yıl ne yaşadın, Ne gördün, Ne kazandın,? Düşün, düşün be yolcu.. Ey yolcu: Hatırlar mısın?, Kâinatın biriciği bir gün şöyle buyurmuşlardı: Allah"'ın Kulundan yüz çevirme sebeplerinden biri de, kulun kendisini faydasız ve yararı olmayan işlerle meşgul etmesidir…" Eyvah, Eyvah ey yolcu, Geçen ömrümüze eyvah, Zayi ettiğimiz ömrümüze eyvah… eyvah Zaman atı aldı başını gidiyor sonsuza doğru ey yolcu...Unutma ki sende bu atın üzerindesin Ve hala,ve hala etrafını seyrederken boş şeylere dalıp gidiyorsun be ey yolcu.. Unutma! Sen zaman atına binip, ölüm durağında inecek ve hesaba çekileceksin … Ey yolcu: Nasihat vermek kolay, Nasihati kabul ederek yaşamak ise zordur.. Zordur, Çünkü: Dünya işlerine dalıp, aralarında kaybolan Dünya işlerine bakmaktan etrafa bakmayı unutan için nasihatler acı ve ağırdır Olsun be Yolcu Varsın yaramızı kanatsın nasihatler, Varsın acılarımızı derinleştirsin.. Derinleştirsin de taa ummanların ötesinden işitilsin sızılarımız İşitilsin be yolcu.. Doymayan nefsin...Esir alınan benliğin çığlıkları…İşitilsin, işitilsin… Olsun be yolcu Bu güne kadar kimlerin sesine kulak vermedik...Kimlerin sözünü baş tacı etmedik ki.. Farkında mısın? Ömrün demi kaçıyor be yolcu, Heybemizde ne var Neyi taşıyoruz be yolcu.. Varsın, Varsın yüce Resulün nasihatleri, Sızılarla, Acılarla, Hakikatlerle gelsin.. Gelsin de yıllardır taşıdığımız Yıllardır boş yere besleyip büyüttüğümüz boş umutları yeşertsin Onlara hayat, gönlümüze huzur versin Ey yolcu: Bir baksana! Ne amel konusunda zengin, Ne de ilimde ileri.. Bu güne kadar hep söz oldu sermayemiz...Ne öğrendik, nede öğrettik..Faydasız şeylerle gün geçti, Ömür zayi oldu.. Hesap günü, ceza ve mükafat günü...Kapımızı çalıyor.. Heybende ne var, bir bak, bir bak be ey yolcu… Ey yolcu bu diyardan göçme vaktidir şimdi Eğer azığın çoksa ne mutlu sana Eğer azığın yoksa eyvahlar sana, yazıklar sana... Hepimiz Yolcuyuz ve Yol Almaktayız Bu Hayat Yolunda, Yaşadığımız Her Gün Yolumuzun Biraz Daha Tükendiğinin Habercisi.. Bu Yolda Kazancı, Azığı Çook Olan Yolculardan Oluruz İnşAllah... Selam ve Dualarımla Kalınız....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder